Belgesel Sinema
Fransızların gezi filmleri için kullandığı
“documentaire” terimine İngiliz John Grierson ile birlikte bambaşka
anlamlar yüklenmeye başlanıyordu. Grierson 1926 yılında bir gazetede
yayınladığı bir eleştiri ile birlikte bu terimi değişik bir anlamda
kullanmaya başlıyordu. Flaherty’ nin güney Denizleri’nde çektiği
Moana’yı değerlendiren Grierson belgesel kavramını ilk o yazısında
gündeme getiriyordu. 1930’ ların başında sinema sanatında çok
tartışmalara yol açan terim günümüzde bile kesin bir tanıma ulaşabilmiş
değildir.
Sinemada belgesel türü bir anda ortaya çıkmamış olmakla
birlikte oluşumu için zaman gerekmiştir. Belgesel Sinemanın örnekleri
Grierson’un çalışmalarında önceye dayanır. Sovyetler Birliği’ nde
Einsenstein, Dziga Vertov, Fransa’ da Jean Epstein, Vavalcanti,
Grierson’ dan daha önce belgesel türde özgün yapıtlar vermiştir.
Belgesel film tarihine bakıldığı zaman, Sovyet Rusya ve Nazi Almanya'sı
örneklerinde görüldüğü gibi, belgesel yapımlar, toplumsal gerçekleri
halka ileten masum yapımlar olmaktan çok ötede, doğrudan propaganda
aracı olarak kullanılmışlardır.
Belgeselin ülkelerdeki gelişimini
izlerken, ülkelerin siyasi tarihleriyle paralellik göze çarpar.
Belgeselci için esas olan, elindeki aracı insani ve toplumsal
sorumluluklar çerçevesinde kullanmak olmalıdır.
Belgesel sinemanın
özellikle savaş dönemlerindeki örnekleri, propaganda amaçlıydı. Dziga
Vertov' un “sinema –göz” anlayışıyla çektiği belgeseller; genel anlamda
Sovyetler Birliğinde sosyalizm, komünizmi anlatmayı hedefliyordu. İkinci
Dünya Savaşı yıllarında, Nazi Almanya’sında Leni Reifenstahl’ın
Hitler’in isteği üzerine yaptığı belgesel nitelikli propaganda filmleri
önemlidir. Mussolini İtalya'sında da faşizmi yücelten belgeseller
yapılmıştır.
İngiliz Belgesel ekolünün kurucusu olan John Grierson,
halkın eğitilmesi alanında pratik bilgilendirme yolu olarak belgeselden
yararlanmak gerektiğini savundu.Bu yöntemle Grierson, sokaktaki insana
içinde yaşadığı toplumu ve kendisini ilgilendiren konularda bilgi
vermeyi, böylece hızlı toplumsal değişimin yarattığı kargaşayı ortadan
kaldırmayı, insanları izleyici konumundan kurtarmayı amaçladı.
Grierson
da Sovyet ve Alman belgeselciler gibi, belgeseli bir propaganda aracı
olarak gördü. Kiliselerin ve okulların ellerinden kaçırdığı insanları,
belgesellerin bir ölçüde yakalayabileceğini savundu.
Grierson’un
öncülüğünde, İngiliz sinema okulu belgesellerinde propaganda yanında
estetik kaygı da önemsendi. Fakat İngiliz sinema okulunda gerçekçilik ve
toplumsallık ön planda gelir. Bu görüşteki belgeselcilerden Paul Rotha,
doğaya yönelmiş belgesel anlayışından çok toplumu etkileyecek bir
filmciliği tercih ettiğini söyler.
Belgeselde kamera, Flaherty ile
doğal ve pastoral olana, Vertov ile güncel ve aktüel olana, Grierson ile
toplumsal olana yöneldi.
1920lerde Fransa'da kent ve kır yaşamından
kaynaklanan senfonik belgeseller yapıldı. Joris Ivens bu tarzda
belgeseller yapmıştır.Bu belgesellerde insanlardan ve kentlerden yola
çıkarak,toplumun çelişkileri, karmaşıklıkları ve dinamikleri işlenir.
Roberto Cavalcanti’ nin 1926'da 4 haftalık bir çalışmayla
gerçekleştirdiği “Rien que les heures” de Paris'de yaşanan sıradan bir
gün anlatılır. Walter Ruttmann 1926-1927 yılında 18 aylık çalışmayla
“Berlin- Bir Şehrin Senfonisini” gerçekleştirdi. Joris Ivens, “insanı”
ön planda kullandı. Televizyon bir gösterim alanı olarak ve finansman
alanında olanak sağladı.
Televizyon belgeselciliği, özellikle 1950'li
yıllarda 2. Dünya Savaşı belgeselleriyle yaşamıştır. Televizyonlar
eğitim önceliklerinin yerini ticari yapıya verince, belgeseller de
değişti. Bu durumdan olumsuz etkilendi. Ticari değerler, “gerçeğin
yaratıcı yorumlanması” temel kabulünün önüne geçti.
1960lı yılların
başında Fransa, ABD, İngiltere ve Kanada’da belgeselciler üç akım
çevresinde toplandılar: Fransa’da Cinema Verite, ABD ve Kanada’da
“Dolaysız Sinema”, İngiltere’de “Özgür Sinema”. Bu akımlar gerçeği kendi
dramatik yapısı içinde ele alan, stüdyo, oyuncu ve öykü üçlemesinden
uzaklaşmayı ilke edinmişlerdir.
“Özgür Sinema” daha sonra ABD' de New
York Okulu'nu da etkilemiştir. Sovyetlerde 1920'lerin Kino - Pravdası,
1960' larda Fransa’da Cinema Verite olarak gündeme gelir.
Türkiye’de
belgesel propaganda amacıyla yapılan bir filmle başladı. “Ayastefanos
Abidesinin Yıkılışı”, 1914'te Fuat Uzkınay tarafından gerçekleştirildi.
1990'ın ticari ortamında belgeseller de kendilerine yer bulabilmek için
farklılaşmışlardır. Belgeselin temel kabulü olan insani ve toplumsal
sorumluluklar, eğlendirici olma ve rating çabalarının yanında ikinci
plana düşmüştür. Türkiye’de belgesel sinemacılar, 1997 yılında bir araya
gelerek, bu türü geliştirmek, çalışmalarında birbirlerine destek olmak,
sahip oldukları bilgi birikimini ve bakış açılarını birbirlerine
aktarmak, Türk belgesel filmlerinin dışarıya açılabilmesi için gerekli
bilgi birikimini ve teknik birikimi sağlamak amacıyla BSB (Belgesel
Sinemacılar Birliği)'ni kurdular.
BSB Platformu belgeselcileri bir
araya getirerek Türk belgeselciliğinin karşılaştığı sorunlara çözüm
bulunmasını amaçlar. Pek çok açıdan geleceklerine umutsuzca bakan
belgeselcilerimiz için bu gelişme umut vericidir. Belgeseller ticari
açıdan çok fazla getirisi olan bir tür değildir. Ancak toplumsal
işlevleri ve etki alanlarının güçlü oluşu nedeniyle piyasanın eğlenceye
yönelik kurallarına yenik düşmemek için kurum ve kuruluşların desteğiyle
ayakta durmalıdır. Ancak ülkemizde belgesellerin önemi yeterince
anlaşılamamış, kurumların verdiği destek genellikle kendi düşünsel
yapılarının çerçeveleriyle sınırlanmış, kısmen kendi reklamlarını
yapacak ya da propagandalarını içermesi beklenen çalışmalara yönelik
olmuştur. Devletin belgesel filmciliğe yaklaşımı da benzerdir. Oysa Türk
belgeselcilerinin başarılı çalışmalar yapabilmeleri için özgür çalışma
ortamı yaratılmasına bağlıdır. Belgeseli Türkiye’de kitleselleştiren TRT
ancak yasal değişikliklerle idari ve mali özelliğine gerçek anlamda
kavuşunca TRT belgeselcileri birikimlerini özgürce kullanabileceklerdir.
Öte yandan Türk belgeseli üzerindeki bir başka olumsuz etki de gerek
finansman aşamasında gerekse denetim aşamasında filmler üzerinde
yetkilerini kullanan kişilerin belgesel filmcilik konusuna uzak
oluşudur. Filmlerin yapımına ve gösterimine karar verecek yetkililer
çoğunlukla bürokratlardır. Aslında belgesel film her zaman izleyici
bulabilir. Çünkü eğlence sektörünün kof programlarının yanında yaratıcı
yorumlarla tekrar ele alınmış gerçeklik her zaman ilgi çekicidir.
Belgesel Sinema Çeşitleri
Haber Belgeseli
Haber
niteliğindeki bir olayın, sade ve olayın gelişim safhalarını
değiştirmeden direk olarak verildiği belgesellerdir. Günlük olaylardan
kaynaklanan belgelerin derlenerek derinlemesine bahsi geçen konunun
araştırılması ve ilgili belgelerin kaynak olarak ispatlanmasından yola
çıkılarak hazırlanır. Sonuç seyirciye bırakılır, yorum yapılamaz.
Geleceğe yönelik varsayımlara da dikkat edilerek hazırlanır.
Gezi Belgeseli
Güncel
olayların geçtiği veya genellikle dünya üzerindeki fazla bilinmeyen
bölgelerin tanıtımını yapan filmler gezi belgeselidir. Belgesel
filmlerin önemli bir dalıdır. Bahsi geçen bölgenin tam anlamıyla
belgelenmesi ilkesine dayanır. Bu nedenle konunun derinlemesine
araştırılması ve göstermek yerine ne olduğunu anlatmak ilkesinin
uygulanması gerekir.
Toplumsal Belgesel
Toplum yaşamı ve
geleceğiyle ilgili sorunları tam bir sorumluluk bilinci içinde, yorum
yapmadan ortaya koyan belgesel film türüdür. Toplumsal davranışların,
eylemlerin ardındaki gerçekleri yasal sınırlar içerisinde araştırarak,
bu araştırmanın sonuçlarını belgelerle anlatma şeklidir. Yüzeysel veya
bölgesel tepkiler konu olarak işlenirken, sanki bizim de veya sizinde
başınıza gelebilir şeklinde düşsel bir etki katılabilir. Karşılaştırma
yapılabilir.
Araştırma Belgeseli
Araştırmanın konusunu,
araştırmacının ilgilendiği konuyu film aracılığıyla açık seçik bir
yaklaşımla sergilemeye çalıştığı, sanatsal yönü önem taşımayan, yalın ve
dolaysız belgesel film türüdür. Bu belgesel film türünün en önde gelen
özellikleri kurgunun kullanılması, renkli çekimin önem kazanması,
yavaşlatılmış ve hızlandırılmış devinimlerin kullanılması ve alıcıyla
elde edilecek görüntünün anlaşılır olmasıdır.
Bilimsel Belgesel
Genellikle
bilimsel araştırma ve bulguların sonuçlarını önceden tasarlanmış bir
biçimde örneklendirerek anlaşılması kolay durumda ortaya koyan belgesel
türüdür.
Tarih Belgeseli
Tarih belgeselinde tarih içerisindeki
gerçeklerin doğruluğu ve anlamı önem kazanmaktadır. Tarih belgesel
filmlerinin amacı, tarihi gerçekleri doğruya uygun bir biçimde
yansıtarak değişik toplumların dününü aydınlatarak bugün ve gelecek için
alınması gereken kimi önlemlerle ilgili bir takım sonuçlar
çıkarmaktadır.
Propaganda Belgeseli
Birey yada toplulukların
belli bir görüş ya da amaç doğrultusunda etkilenebilecekleri biçimde
bilgilendirilmesi olarak niteleyebileceğimiz propaganda zamanla belgesel
sinemanın temel amaçlarından biri olmuştur. Genel olarak tanıtma,
bilgilendirme, eğitim ve amaçlanan doğrultuda etkileme niteliklerinin
içeren propaganda belgeselleri geçmişte de görüldüğü gibi günümüzde de
belgesellerin önemli bir türü olmaktadır.
Derleme Belgesel
Önceden
yaşanmış olaylarla ilgili elde bulunan belge ve filmlerin kurgu
yardımıyla yeniden düzenlenerek değişik bir anlayış içerisinde
sunulmasıyla ortaya çıkan belgesel film türüdür. Önceden çekilmiş belge
filmlerinin ve kurgunun önem kazandığı derleme belgeselleri, belgesel
filmcilerin kendi yaşadığı çağdan daha eski olayları, konu ve sorunları
izleyicilere kendi anlayışıyla iletmek amacıyla ortaya çıkar.
Arkeoloji Belgeseli
Bilimsel
araştırma belgeseli konusuna giren ve arkeoloji konusunu ele alan
belgesel türüdür. Günümüzde yaşamayan bir kültürden veya nesli tükenmiş
bir canlıdan arta kalan belgelerden yararlanılarak, bilisel araştırma
belgeselinin kullandığı metotlara dayanarak hazırlanır. Gerektiğinde
animasyonlar kullanılır.
Spor Belgeseli
Bir spor dalının
belgelere dayanan tarihsel gelişimini konu alan filmlere spor belgeseli
denebilir. Bu belgesel türünde amaç spor dalının tanıtımını yaparken,
kuralları, çeşitleri ve turnuvaların özellikleri hakkında bilgi vermeye
kadar geniş bir yelpazeyi konu alır. Bir sporcunun yaşam biyografisi
spor belgeseli sayılmasa da, sporcunun bir turnuvaya hazırlık safhaları
ve turnuva görüntüleri veya sporcu hakkındaki belgeler, röportajlar spor
belgeselinin konusudur
BELGESEL SİNEMA EĞİTİMİ VE BELGESEL
SİNEMA İLE EĞİTİM - Bülent VardarBelgesel sinema, sinemanın bulunuşuyla
eşit bir yaşa sahiptir. Bu yargı sinemanın aynı zamanda “belge-sel”
olarak başladığını vurguluyor. Her ne kadar ilk çekilmiş belge film
görüntüleri, örneğin: Lumiere kardeşlerin “Bir Bebeğin Mama Yiyişi”,
“Bir Trenin Gara Girişi”, Lumiere Fabrikalarından İşçilerin Çıkışı” gibi
filmlerini, belgesel sinema olarak tanımlamak zor olsa da, en azından
belgesel sinemanın temel malzemeleri olan belgeleri oluştururlar. O
halde öncelikle belgesel sinemayı tanımlamak gerekir mi? Eğer sinema
sanatsa ve belgesel sinema da bu sanatın dünya çapında kabul gören
önemli bir türünü oluşturuyorsa, bence İngiliz Belge Film Okulunun
kurucusu John Grierson’un tanımı bu işi layıkıyla yerine getiriyor:
“gerçeğin yaratıcı bir şekilde yorumu”. O halde belgesel sinemanın
anahtar sözcükleri gerçek ve yaratıcılıktır. Bu kavramları sarmalayan
diğer iki alt başlık ise etik ve estetik; yani gerçeğe ne kadar doğru
olarak yaklaşılacak ve gerçek ne kadar etkili olacak şekilde
işlenecektir. Bu kavramlara noktayı koyan ise yorum, yani mesajdır.
Belgesel
sinema eğitimi hakkında bazı argümanlar ileri sürüp, tartışma ortamı
oluşturmadan önce, bir konuya açıklık getirmede fayda olduğunu
düşünüyorum. Eğitim açısından belgesel sinemaya yaklaşırken, sinema
eğitiminin önceliğinden bahsetmekte yarar olduğunu düşünüyorum. Diğer
bir deyişle belgesel sinemayı, genel anlamda sinema eğitiminin dışında
düşünmemek gerekiyor.
Genel bir tanımlamadan sonra Türkiye’de
akademik bağlamda sinema eğitiminin geçmişine bakacak olursak, önceleri
A.Ü.Dil-Tarih Coğrafya Fakültesi’ne bağlı Tiyatro bölümünde ve bugünkü
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinin başlangıcını oluşturan
S.B.F.Basın-Yayın Yüksek Okulu’nda ders olarak sinemanın okutuldu-ğundan
bahsedebiliriz. Sinema eğitiminin doğrudan yapılmaya başlamasının
hazırlıklarını Mimar Sinan Üniversitesi’ne bağlı Sinema-TV Enstitüsü,
Anadolu Üniversitesi ve Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
başlatmışlardır. Akabinde de hem bu iki üniversite de, hem de Ege
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde sanat amaçlı sinema-TV eğitimi
başlatılmıştır. 1983 yılında ise, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesine bağlı olarak bir Sinema-TV Bölümü daha kurulmuştur. Bu gün
ise sayısı yirmiyi geçen İletişim Fakülteleri’nin neredeyse hepsinde ve
sayısı otuzlara yaklaşan Güzel Sanatlar Fakülteleri’nin dört tanesinde
sinema ve televizyon eğitimi bilimsel veya sanatsal bir bazda (dolaylı
veya direk olarak) verilmektedir. Sinemanın bir sanat dalı olarak ve
aynı zamanda bilimsel bir yaklaşımla ele alınmasının eğitimi, ülkemizde
yaklaşık yirmibeş yıllık bir geçmişi geride bırakmıştır.
Bugünkü
çerçeve içinde Türkiye’de, konumuzu oluşturan belgesel sinema eğitimi,
bıranş olarak değil ders olarak verilmektedir. Bu derslerin neredeyse
hepsi de İletişim Fakültelerinin Radyo-TV-Sinema bölümlerinde
toplanmıştır. Bu üniversitelerin ve fakültelerin başlıcaları, Anadolu,
Ege, Galatasaray, İstanbul, Marmara, Maltepe ve Yeditepe İletişim
Fakülteleridir. Bu bir çelişki olarak görülebilir. Çünkü uygulamanın öne
çıktığı bir eğitim, öncelikle Güzel Sanatlar Fakültelerinin Sinema-TV
Bölümlerinde verilmektedir. Güzel Sanatlar Fakültelerine bağlı sinema
sanatı eğitimi veren bölümlerde, ayrıca bir belgesel sinema dersi
verilmemesine karşın, eğitimin içinde belgesel sinemanın yaklaşımı geniş
olarak ele alınmaktadır. Günümüzde Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi kredili sisteme geçtikten sonra, Fakültenin Sinema-TV Bölümü,
belgesel sinemayı ders programına almıştır. Ayrıca öğrencilerin sınıf
geçme ve okul bitirme projelerinin neredeyse yarısını belgesel filmler
oluşturmaktadır.
Belgesel sinemaya ilişkin eğitim, ülkemiz dışında
Almanya’da Münih Film Akademisi’nde ve İngiltere’de Ulusal Film
Televizyon Okulu’nda, ayrıca ABD’nin bazı okullarında özellikle ayrı bir
kurs olarak ele alınmaktadır. İngiltere Ulusal Film Televizyon Okulunda
sinemayla ilgili pek çok kursdan biri de belgesel yönetimi bölümüdür.
İki yıllık eğitim süresinde, belgeseli oluşturan unsurlar üzerinde
durulmaktadır. Bu okulun amacı film yapım pratiğinde öğrenciye ustalık
kazandırmayı amaçlarken, belgeselin ana meseleleri olan estetiği ele
alma, biçim ve etiğe saygı gibi konular süre giden tartışmalarla
değerlendirilmektedir. Bu kurs içinde kamera, ses, montaj teknikleri,
müzik gibi konular öğrencilerin işbirliği içinde çalışmalarıyla
kendilerine belletilmektedir. Öğrenciler, uygulamalı projelerle
araştırmacı ve yapım yönetmeni deneyimi kazanırlar. Bu bahsedilenlerle
ilgili hazır hale geldiklerinde, endüstriye girerek serbest olarak
yapımcı/yönetmen olarak çalışmaya başlayabilirler, işlerini
gerçekleştirerek onları satabilirler. Okul kendileri için ideal
öğrenciyi, güçlü bir sosyal duyarlığa sahip ve duyarlığı bireysel
öykülere dönüştürebilecek tutkuyla birleştiren kişiler olarak kabul
etmektedir. Okulun belgesel alanındaki öğrenci profili geniş
çeşitlilikte bir “background”a sahip fakat genellikle önceki çalışmaları
deneysel film yapımı olan öğrencilerden oluşmaktadır.
Ülkemizde de
olduğu gibi, Avrupa ve Amerika’da da, sinema ve TV dünyası oldukça cazip
görünen bir ilgi alanını oluşturmaktadır. Sinema dünyasına girmek,
Berlin Film Akademisi Müdür Yardımcısı Marin Martschweski’nin geçtiğimiz
yıllarda İstanbul Goethe Enstitüsü’nde, Marmara Üniversitesi Sinema-TV
Bölümü ile Berlin Film Akademisinin ortak düzenlediği toplantıda
belirttiği gibi oldukça zordur. “Gerek konvansiyonel sinema açısından,
gerekse de belgesel sinema açısından da sinema okulları, sinema eğitimi
almak, aynı zamanda bu alana girebilmek için bir tramplen
oluşturmaktadır”. Tramplenin işlevini yerine getirebilmesi, bu eğitimi
alacak öğrencilerin bilinçli bir tercihte bulunmalarına ve doğru
seçilmelerine de bağlıdır.
Türkiye’de sinema eğitiminin yirmi beş
yılı geride bıraktığını daha önce de vurgulamıştık. Fakat bununla
birlikte, henüz belgesel film alanında her hangi bir Güzel Sanatlar
Fakültesinin Sinema Bölümünde bir Belgesel Sinema Sanat Dalı veya
herhangi bir İletişim Fakültesinde bir Belgesel Sinema Bilim Dalı
kurulmamıştır. Bu yaklaşım onay görmeyebilir. Belgeselin, sinema içinde
bir yaklaşım şekli (sinemanın kendisi) olduğu, ondan ayrı bir şeymiş
gibi ele alınmasının gerekli olmadığı ileri sürülebilir. O halde
verilecek yanıt, mevcut koşullar içinde belgesel sinemayla ilgili
eğitimin nasıl verildiği yönünde olmalıdır. Bu gün üniversitelerimizde
belgesel sinema eğitimi, kendisiyle ilgili ders başlıkları altında ele
alınmaktadır. Bu bağlamda ise belgeselin ortaya çıkışına ilişkin
kronolojik bir tarihsel yaklaşımın ötesinde, diğer yandan belgeseli
kurmacadan ayıran unsurların üstünde durulmaktadır. Ayrıca, belgeseli
oluşturma açısından rehber unsurların teknik ve içerik olarak
tanımlamaları yapılır. Teknik açıdan bakıldığında, kamera ve ışık, ses
ve müzik kullanımı üzerinde durulur. Bu aşamada bu ögelerin estetik
bağlamda yarattığı etkiden ziyade, bir belgesel filmi oluşturma
açısından doğru kullanılmalarına ilişkin yöntemlerden bahsedilebilir. Bu
süreçteki en önemli dezavantajlardan biri, bazı üniversitelerimizdeki
yetersiz donanım ve çoğundaki uygulama eksikliğinden kaynaklanır. O
halde şöyle bir yargıda bulunmak sanırım çok yanlış olmayacaktır.
Ülkemiz üniversitelerinde belgesel sinema eğitimi haftada iki veya üç
saatlik derslerle genel olarak teorik düzeyde yapılmaktadır. Diğer
yandan belgeselin en önemli aşamalarından olan araştırma sürecinden
bahsedilmektedir. Ama uygulama eksikliği bence belgeselin en önemli
aşamalarından olan gözlem aşamasının yerleşmesine katkıda bulunamaz.
Şüphesiz bir film yapıtının ilk aşaması yazılı bir tekstir. Tekst
belgesel film için de gereklidir. Ama kurmaca bir filmdeki gibi
belirleyici olmayabilir. O halde belgesel film için önemli olan
süreçler, araştırma ve gözlem (yaşantı paylaşımı)dir. Söz konusu iki
aşamada, zahmetli ve duruma göre daha fazla para harcamayı
gerektirmektedir.
Araştırma yapmaya daha az yatkın olan günümüz
öğrenci kuşağında, son birkaç yıldır ara sınıf projesi ve diploma
projesi olarak giderek belgeselden uzaklaşma eğilimi belirmektedir.
Hatta daha trajik olan bir şey ise, kayda değer bir proje oluşturamayan
bazı öğrencilerin belgesel sinemayı proje olarak seçmeleridir. Şüphesiz
sonuçta oldukça yetersiz, derdini anlatamayan ve gereksiz yere uzamış
pek çok “belge film” ortaya çıkmaktadır. Eğer üniversitelerimizin
Sinema-TV bölümlerinin gelecekte belgesel sinema yapmaya istekli ve
yetenekli kişileri yetiştirmede bir kaynak olduğunu düşünüyorsak, o
zaman belgesel sinema eğitimine daha önem vermeliyiz; en azından bir
branş eğitimi olarak da sürdürülmesi yönünde adımları atmalıyız. Çünkü
belgesel sinema bir toplumun belleği, bu günden yarına nelerin
kaldığının da envanteridir. Belgesel film toplumun bilinçaltıdır; ortak
hafızamızdır. Bu çerçevede bence önemli olan diğer bir nokta ise,
belgesel sinema eğitimini sadece üniversitelerin eğitimi içinde
düşünmekten öte, orta öğretim kurumlarında da seçmeli veya zorunlu ders
olarak verilebilmesini sağlamaktır. Yazımızın başlığını oluşturan
belgesel sinema ile eğitim bu bağlamda önemli işlevler yüklenebilir.
Yetişmekte olan genç nesillere görsel ve işitsel algılamanın gücünü
kullanarak pek çok yararlı alanda bilgiler aktarılabilir.
Belgesel
sinema, bilgilendirme ve eğitici olma yönünde eğilimleri daha fazla
içerir. Bu eğilimler kitlesel tüketimi amaç edinmiş kitle iletişim
araçlarında (bu tüketimin illa meta tüketimi olması gerekmemektedir;
günümüzde metalaştırılma hızı artan kültürel tüketim de bu tüketimin bir
boyutunu oluşturmaktadır) günümüzün yer değiştirmiş değerler ortamında
sıkıcı, ilgi çekmeyici bulunabilir. Ama belgesel sinemayla, daha önce de
vurguladığımız gibi yetişmekte olan kuşakların bilgilendirilmesi
yönünde ve görüntünün belgelerini kullanarak geçmişimize ilişkin
geleceğe yönelik önemli bir bellek oluşturabiliriz. Belleksiz toplumlar,
belleğini kaybetmiş insanlara benzerler. Bu durumda böyle toplumlar ve
kişiler için geçmiş ve gelecek kavramı karışmıştır. Bu anlamda
belgelemek ve belgeleri geleceğe bırakmak çok önemlidir. Belgesel sinema
ayrıca sözlü tarih yaratma işlevini de yerine getirmede çok önemli bir
araçtır. Belgesel sinemanın da kullandığı bilgi elde etme yöntemlerinden
biri olan sözlü tarih, aynı zamanda sanat ve bilim arasında bir köprü
işlevini yüklenir. Aynı zamanda, Tarih, Sosyoloji ve Antropoloji gibi
çok önemli sosyal bilim dalları da kendi araştırmalarında sözlü tarih
yönteminden faydalanmaktadırlar. Özellikle tarih bilimi için araştırma
aşamasında bu yöntemin kullanılması nesnellik açısından belirleyici,
başat giden bir yöntem değildir. Ama diğer yandan sadece canlı
tanıklıkla bilgiye ulaşabilmenin zorunlu olduğu durumlar içinse bir
gerekliliğe dönüşebilir. Sosyoloji biliminin sözlü tarih yönteminde daha
çok ses kaydını tercih etmesi, Antropolojinin ise hem ses kaydı, hem de
antropolojik film diyebileceğimiz görsel belgeleri araştırma sürecinde
kullanması, görsel bir anlatım dilinin gerçeğe salt sanatın penceresi
açısından yaklaşmayı değil, aynı zamanda bilimin de işine yarayabilecek
bir işleve dönüşmesine neden olur. Bu bağlamda gene yazımızın başlığında
vurguladığımız belgesel sinema ile eğitim kavramının sınırlarının ve
gücünün oldukça geniş bir yelpezade karşımıza çıkabileceği
görülmektedir.
Belgesel sinemayla ilgili yapılan toplantılara
çağrılan belgesel film temsilcileri, genellikle kendilerinin de kabul
ettiği gibi toplantıları bir ağlama duvarına dönüştürmektedirler.
Günümüzde belgesel sinemanın yeterince ilgi görmediği, cılız desteklerle
programlardan kaldırılmadığı, en seyredilmeyecek saatlere konulduğu bir
gerçektir. Hatta belgesel yapımcısı Sayın Nebil Özgentürk bir paneldeki
konuşmasında, artık TV oskarları gibi ödül seremonilerinde bile
belgeselin kategori dışı kaldığından bahsetmiştir. Bu oluşum bir bakıma
doğal görünmektedir. Çünkü günümüz dünyasına hakim olan yeni dünya
düzeni ve küreselleşme gibi kavramlar, ulus devletlerin egemenliğine son
verirken çok uluslu şirketlerin egemenliğinin yükselmesine katkı
oluşturmaktadır. Yakın geçmişte Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac,
ülkesinin bir özel şirketi helikopter ihalesinden dışlanınca, ülkemize
yapacağı resmi ziyareti ertelemiştir. Artık dünya ülkelerinin
vatandaşları, eğlendirilirken eğitilecek, bilgi de verilecek kişiler
olarak değil, sadece eğlendirilerek tüketimi hızlandıracak müşteriler
olarak algılanmaktadır sanki. Müşteri kavramının yerleştiği ortamda,
idealist yaklaşımların yerini ticari yaklaşımlar almaktadır. Ülkeler
arasındaki ilişkilerde önceliğin çıkar zeminine oturduğu gibi, devlet ve
vatandaş arasındaki ilişki de eğitimi, kaliteyi arttırmak, bilgiyi
üretmekten öte; çıkar zemini üzerine oturmaya başlamış görünmektedir.
Böyle bir dönüşümün devlet-vatandaş ilişkisinde ortaya çıkması ise kabul
edilebilir değildir. Ülkemizin geçmişi çok eski olmayan özel televizyon
kanalları da, izleyicisiyle öncelikle bir müşteri ilişkisi kurmayı
tercih etmişlerdir. Buna da kolay bir payanda bulmuşlardır: izleyicinin
tercihi. Gerekçeleri ise, yaşamak için sadece reklam gelirlerine bel
bağlamak zorundayız şeklindedir. Belki bu alana milyonlarca dolar
yatırarak girenler açısından baktığınızda hak da verebilirsiniz. Ama
gazetecilik, görüntülü gazetecilik, günümüzün moda deyişiyle “medya”,
işlevini yerine getirirken kamuya karşı sorumluluk taşımak durumundadır.
“Bu sorumluluğun” salt promosyon ürünlerini satmayı içermediğini
düşünüyorum. Bizimki gibi toplumlarda medyanın, bir toplumu
biçimlendirmeye ve o toplumun “geleceğini” yaratmaya katkısı, daha güçlü
görünmektedir. Dolayısıyla medyanın, kollektif bir etik ve estetik
anlayışın yerleşmesinde büyük payı olduğunu iddia etmek yanlış
olmayacaktır. Bu gücün yaklaşımları zararlı bir oluşum yarattıysa, bunun
etkilerini düzeltmek ise yıllarca sürebilir ( belki de düzeltilmesi
olası olmayabilir).
Doç. Dr. Bülent VARDAR
Marmara Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-TV Bölümü,
Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi
Radyo-TV-Sinema Bölümü,
Öğretim Üyesi
KAYNAKÇA:
ADALI,
B., Belgesel Sinema: Belgesel Sinemanın Doğuşu İngiliz Belgesel Okulu
ve Türk Belgesel Sineması, İstanbul, Hil Yayın, 1986.
MARTSCHEWSKİ, M., Türkiye’de ve Dünyada Sinema Eğitimi Sorunları, Panel, İstanbul Goethe Enstitüsü, 9 Mart 2000.
PARSA, S.,-ÇETİNTAHRA, A., Belgesel Film Yapım Teknikleri, İzmir, 2000.
ROTHA, P., Belgesel Sinema, İstanbul, Sistem Yayıncılık.
RABIGER, M., Directing The Documentary, Butterworth-Heinemann, Focal Press, Third Edition,1997.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder