16 Aralık 2011 Cuma

Sinemanın Klasik İsimleri - Stanley Kubrick

Sinemanın Klasik İsimleri - Stanley Kubrick 
Bir yönetmen hayal edin; tarihi bir film çeken, ardından bir bilimkurgu yapan, ardından da bir korku filmi. Her yaptığı iş olay olan, çok konuşulan, film setlerini bir laboratuara çevirip, bilim adamı edasıyla insan doğası üzerine deneyler yapan. Sinema tarihinin en büyük yönetmenlerinden biri olarak gösterilen Stanley Kubrick’ten bahsediyoruz...

Kimi yönetmenler vardır, kendi kulvarının vazgeçilmezidir. George Romero korkunun, Alfred Hitchcock gerilimin, Norman Jewison romantizmin, Sergio Leone western filmlerinin efendisidir. Onları büyük yapan kendi alanlarının en iyi yapıtlarına imza atmaları olmuştur. Stanley Kubrick ise zor işlerin adamı olarak, hiç durmadan yeni denizlere kulaç atmış, tek bir alana odaklanmadan sinemaya çok sayıda klasik kazandırmıştır. Örneğin yönetmenin yapıtlarından “Spartacus” tarihi bir film, “Dr. Strangle Love” politik bir kara komedi, “2001: A Space Odyssey” ise bir bilimkurgudur ve bu filmlerin üçü de bugün bir klasik olarak görülmektedir.
1999 yılında hayata gözlerini yuman yönetmen, filmlerinde en ince detaya kadar her şeyi kendisinin tasarlamasıyla da ünlüydü. Kimi zaman bir filmin çekim sürecinin üç yıl sürmesi ekibindekiler için sürpriz bir durum değildi. Kubrick filmlerinde kimi sahnelerin aşırı derecede fotografik olduğu ortada. Bu durum yönetmenimizin ilk aşkının fotoğraf olmasıyla açıklanabilir. Daha 14 yaşındayken Look dergisine bir fotoğrafını satmayı başarmıştı bile, 17 yaşına geldiğinde ise bu derginin foto muhabiri olmuştu. Tarihler 1950 yılını gösterdiğinde “Day Of The Fight” isimli kısa filmle yönetmenliğe adım atan Kubrick, ardından ailesi ve arkadaşları tarafından finanse edilen ilk uzun metrajlı filmi “Fear and Desire”ı çekti. Yönetmenin sinemasını ve filmlerini ele alacağımız bu yazımızda, önem sırasına göre bir sıralama yapmayı daha uygun görüyoruz.
A Clockwork Orange (1971)Stanley Kubrick'in en çok bilinen filmi. Her sinema yazarının en iyi filmler listesine girmiş, kimsenin es geçemediği bir klasik. Yönetmen bu filminde ilk olarak insanların ezberini bozmayı hedefliyor. Herkesin diline dolanmış bir politik doğruculuk lafı olan "Şiddet kötüdür" üzerine düşünmemizi sağlıyor. Şiddetin bu kadar olağan hale geldiği bir dünyada ya sıfır şiddet kullanan insanlar olursak? Ya şiddet dürtüsü bizim bildiğimizi sandığımız şeylerin çok ötesinde karmaşık bir duyguysa? Anthony Burgess'in aynı isimli romanından uyarlanan film Alex adlı karakterin önderliğindeki bir grup genç serserinin topluma karşı uyguladıkları şiddeti ve buna karşılık toplumun onlara daha da büyük bir şiddet uygulayarak onları pasifize etmelerini anlatıyor.
Yazının başında film setini laboratuara çeviren adam olarak bahsetmiştik Kubrick'ten. İşte bu filmde Alex karakteri üzerinden insan doğası ve toplumsal değerlerin çatışması üzerine tespitler ve deneyler yapıyor yönetmen. Filmdeki şiddetin dozu hep tartışmalara sebep olmuştur. Ama sinema eleştirmenleri hep şunun altını çiziyor: Dünya da zaten şiddet dolu bir yer. Örneğin Alex'i şiddetten arındırmak için kullanılan "tiksindirme terapisi" toplumda uyumsuz olarak görülen kişileri topluma kazandırmak adına II. Dünya Savaşı ve sonrasında birçok baskıcı rejim tarafından kullanılmış bir yöntem. Filmde Alex'in Beethoven'a duyduğu hayranlık, onun sanat koleksiyoncusu kurbanı, güç elde edince kurta dönüşen kuzular ve daha nice metaforla dolu film, herkesin izlemesi gereken bir klasik.
Sinemanın Klasik İsimleri - Stanley KubrickFull Metal Jacket (1987)Kubrick usulü çizgi üstü, sınıflandırılması zor bir film. Komedi deseniz komedi değil, savaş filmi deseniz savaş filmi standartlarının çok dışında bir film: Yani tam bir Kubrick filmi. Kubrick bu filmde alışılagelmiş senaryo kavramının dışına çıkıp filmi ikiye ayırarak herkesi şaşırtır. İlk bölüm mizah duygusunun yoğunlukta olduğu, hicivlerle ve karakter çözümleri ile dolu bir taşlamadır. İkinci bölümde ise gülmek ne mümkün, tüm katılığı ve acımasızlığıyla savaş gerçeğinin ta kendisi beyaz perdeye yansımaktadır. Filmin sonunda bile sanki filmin başını izliyormuş gibi oluruz. Film konu olarak, Vietnam savaşına hazırlanan askerleri, onların aldığı zorlu eğitimi ve Vietnam’a geldikten sonra gördükleri manzara karşısında, aslında önceden yaşadıklarının hiçbir şey olduğunu keşfetmelerini anlatıyor. Ama filmi izlerken hissedilenler, bunlarla sınırlı değil.
 2001: A Space Odyssey (1968)Kubrick'in distopya/bilimkurgu sinemasına armağanı. Filmin başlangıç sahnesi, sinema tarihinin en görkemli açılışlarından biri. Eski çağlarda yaşayan maymunsu insanların aleti keşfiyle başlayan film, bir anda binlerce yıl öteye sarılıyor ve insanın uzay macerası başlıyor. Bir uzay aracındayız ve aracımız boşlukta süzülüyor. Uzay aracı, insansız duygulara sahip HAL isimli bir yapay zekâ tarafından yönetiliyor. Zamanla makine, insanları saf dışı bırakıyor. İnsanlar içinse makinelere insan beyni vermenin sonu felaket oluyor. Ünlü sinema eleştirmeni Barry Norman'a kulak verelim: "Evren insandan daha büyüktür. Su götürmez bir gerçek bu. Ama öyle görünüyor ki, Kubrick'e göre teknoloji de insandan daha büyük. Filmin asıl kahramanı makineler, onları kullanan insanlar değil." Filmin esrarengiz ve kaotik finali ise çekildiği günden beri tartışılmaya devam ediyor.
The Shining (1980)
Stanley Kubrick'in çok yönlü sinemasının incilerinden. Bu sefer de bir korku, gerilim filmi var karşımızda. Genç bir yazar parasal sıkıntılarını atlatmak için insanlardan izole bir bölgede, kış sezonu boyunca bir otele göz kulak olmayı kabul eder. Ailesiyle birlikte o otele yerleştiklerinde kendilerini bir sürpriz beklemektedir. Filmin başrolünde yazar Jack Torrance'ı Jack Nicholson ve Torrance'ın karısını ise Shelley Duval canlandırıyor. Usta işi oyunculuklar, yönetmenin çizgi üstü çekimleriyle birleşince ortaya korkutma sanatının en iyi örneklerinden biri çıkıyor. Filmi izledikten sonra arkadaşlarınızla "redrum" geyikleri çevirmeniz çok olası. Ne demek diye sormayın, filmi izledikten sonra anlayacaksınız.

Barry Lyndon (1975)
Barry Lyndon”, yönetmenin kariyerinin en farklı çalışmalarından biri. “A Clockwork Orange” gibi tartışmalı bir filmden sonra “Barry Lyndon” gibi tarihi bir karakterin öyküsünü anlatmak için set kurmuş yönetmen. 1700'lerin tam ortasında genç bir İrlandalı olan Redmond Barry, bir subayı düelloda öldürünce kaçıp yeni bir hayat kurmak ister. Bir takım olaylar sonucu kendisini savaşın ortasında Prusya ordusunda bulur. Savaştan sonra casuslukla görevlendirilip İrlandalı bir şövalyenin peşine takılır. Onunla birlikte Prusya'dan kaçar ve kumar oynamaya başlayarak Avrupa'nın kalburüstü sosyetesine girmeyi başarır. Ama gözü daha yükseklerdedir. Onun bu hırsı çırpındıkça batmasına yol açacaktır. Filmin gerçekçi olması için Kubrick, çekimleri mum ışığında ve kendi geliştirdiği özel kameralarla gerçekleştirmişti. Her zaman olduğu gibi yönetmen neyi nasıl anlatacağını uzun uzun düşünüp tasarlamıştı.

Sinemanın Klasik İsimleri - Stanley KubrickYönetmenin diğer filmleri de es geçilecek cinsten değil. Bu filmlerin dışında “Paths of Glory” (1957) gibi bir savaş ağıtı, “Spartacus” (1960) gibi eski Roma'ya doğru çıkılmış bir yolculuk, “Lolita” (1962) gibi tüm zamanların en tartışmalı filmlerinden biri ve “Eyes Wide Shut” (1999) isimli Nicole Kidman'lı, Tom Cruise'lu son filmi var. Gerçekleştirme fırsatı bulamadan vefat ettiği “Artificial Intelligence: AI” (2001) ise Steven Spielberg tarafından çekildi. Kubrick'le ilgili diğer bir ayrıntı ise bu kadar büyük bir yönetmen olmasına rağmen hayatı boyunca hiç Oscar ödülü almamış olması. Henüz hiç bir filmini görmediyseniz, “A Clockwork Orange”la başlayarak Kubrick'in laboratuarına doğru bir yolculuğa çıkabilirsiniz.

Hiç yorum yok: